24 Haziran 2013 Pazartesi

Osmanlı'da Sandal Sefaları (Göksu Deresi)

Osmanlıda Devlet Erkanı ve Osmanlı Ahalisinin sıkça uğradığı mekan,Mesirelerin en rağbet göreni  Göksuydu. Göksu 18 nci yüzyıldan itibaren en ihtişamlı devrini 1730 da çıkan  Patrona Halil ayaklanmasında Kağıthane Mesiresinin harap olmasının ardından yaşadı. Saltanat kayıklarıyla yapılan sandal sefaları ve Baruthane çayırında yapılan eğlenceleriyle ün kazandı. Göksu Deresi büyük kayıklar içinde müsaitti. Bazı günler izdiham nedeniyle giriş çıkışın 4 saat sürdüğü olurdu.Buradaki Baruthane çayırıyla Göksu ve küçüksu çayırlarına Atlı ve Arabalı  ziyaretcilerle dolardı. Kadınlar Arabayla gezer hatta Rumeli tarafında oturan Sultanlarla Devlet görevlilerinin Haremleri hususi Arabalar  için,Anadolu kıyısında bir yer tedarik ederlerdi. Çok nezih olan bu Mesireyi Padişahların ve Şehzadelerin seyrettikleride olurdu. Yuşa Tepesi,Kanlıca,Çubuklu ve Beykoz gezintileri yaz mevsiminde Boğaziçi Halkının kayıklarla giderek eğlendikleriyerlerdi.


Tanzimatın ilanı ve Kırım Harbini takib eden senelerde,Boğaziçi daha fazla rağbet görmüş hali vakti yerinde olanlar burada birer yalı, köşk edinmişlerdi. Bubun neticesinde seyrüsefer ihtiyacı artmış ve Boğaziçinde işlemek üzere 1851 de Tersaneden vapur tahsis edilmişti. Bu vapur o senenin Nisanından itibaren günde bir kez hareket ederek aldığı yolcuları Boğazın iki tarafındaki iskelelere çıkardıktan sonra geceyi İstinyede geçirir,sabah Müşteri alıp Köprüye getirirdi.Şirket-i Hayriyenin Boğaziçinde yolcu ve yük taşımacılığına başlamasıyla Boğaza ilgi artsada 19 ncu yüzyılın sonlarında ve 20 nci yüzyılın ilk senelerinde Boğaziçi ihtişamlı günlerini kaybetti.


GÖKSU DERESİ - İstanbul Boğazının Anadolu yakasında,Anadoluhisarı yakınında Boğaza dökülen dere.
Göztepe nin Güney Yamaçlarından inen sel yataklarının birleşmesiyle meydana gelir ve tepelik bir alanda hafif büklümler çizerek Göksu çayırı denilen düzlüğün kuzey kenarında denize  dökülür. Aynı ovanın güney kenarından da Küçüksu geçer ve Göksu kasrı yanında denize ulaşır. Bu ikiz akarsuya Batı dillerinde Asya Tatlı Suları denir. Bu isim Bizans devrinde Göksuya verilen Potamion (Küçük ırmak)  adından türemiştir.


Göksu Osmanlılar döneminde bir gezinti ve eğlence yeri olarak önem kazandı. Göksu ile Küçüksu arasındaki ulu ağaçlarla kaplı geniş düzlük ve sandalla gezintiye elverişli Göksu deresi bölgeyi İstanbulun en gözde gezi ve dinlenme yeri durumuna getirdi. Buralarda bazı Kasr'lar ile kentin düzeniyle görevli Bostancı ocağı ve bir camiden başka yerleşme yoktu. Göksu kıyısında Deniz yoluyla getirilen buğdayı öğüten miriğ değirmenler vardı.Göksu deresinin getirdiği çamur,Seramik,Çanak çömlek yapmaya yaradığı için,çevrede testicilik ilerledi. Göksu testileri suyu sızdırıp serin tutmakta ve dayanıklılığıyla ün kazandı.


Türk Edebiyatında da önemli yer tutan Göksu,Başlangıçta şiir ve şarkılarda sonraları ise Roman ve Öykülerde yer aldı. Göksuda bugün de ayakta kalan başlıca eserler 1751 de ahşap 1856 da ise bugünki görünümüyle Abdülmecit tarafından Göksu Kasrı (Küçüksu kasrı) bugün müze olarak ziyarete açıktır. Göksu çeşmesi Göksu Kasrının karşısında III Selim tarafından Annesi Mihrişah Sultan için yaptırıldı.(1806).Gelin şimdi de Edebiyatımızda önemli yer yer tutan şiirlerden besteler yapılmış eserleri sırasıyla gözden geçirelim. Bütün Dostların eski günlerde Göksu da olduğu gibi güzel günler yaşamalarını diler,Saygı ve sevgiler sunarım.


Bir safa bahşedelim gel şu dil-i na-şada
   Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada
   İşte üç çifte kayık iskelede Amade
   Gidelim Serv-i revanım yürü Sa'd-abada

   Gülelim oynuyalım kam alalım Dünyadan
   Ma-i tesnim içelüm çeşme-i nev-peydadan
   Görelim Ab-ı hayat akdığın ejderhadan
   Gidelim Serv-i revanım yürü Sa'd-abada

   Bir sen ü bir ben ü bir mutrib-i pakize-eda
   İznin olursa eğer bir de Nedim-i şeyda
   Gayrı yaranı bugünlük edip ey şuh feda
   Gidelim Serv-i revanım yürü Sa'd-abada

Gidelim Göksuya bir alem-i ab eyleyelim
   Ol kadehkar güzeli yar olarak peyleyelim
   Bize bu taliimiz olmadı yar neyleyelim

***    
   Yok başka yerin lütfu ne yazdan nede kıştan
   Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamıştan
   Ah Kalamıştan


Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan 
    Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamıştan   
    Ah Kalamıştan
   
   İstanbulu sevmezse gönül aşkı ne anlar
   Aşkı ne anlar
   Düşsün suya yer yer erisin eski zemanlar  
   Eski zemanlar 
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamıştan
   Ah Kalamıştan

***
Aheste çek kürekleri Mehtap uyanmasın
   Bir Alemi hayale dalan ab uyanmasın
   Aguşuna nevbaharda habide bir cihan sürsün
   Sabaha haşre kadar hab uyanmasın
   Dursun bu musiki semavi içinde saz nevbit
   Olanda bir dahi mızrap uyanmasın Aman

Körfezdeki dalgın suya bak göreceksin 
   Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde
   Mehtap iri güller ve senin en güzel aksin
   Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde

Hiç yorum yok: